Çok fazla sayıda polisiye roman okuyanlar genelde bu tarz kitapların klasik gidişini bilirler. Ortada gizemli bir cinayet vardır ve yazar tek tek şüphelileri şüpheli olduklarının üzerine basa basa okurlarına sunar ve sonunda katil onlardan biri çıkmaz. Böylece okuyucuyu şaşırttıklarını sanırlar. Bir de en sonuna katil ile işi çözenin karşılaşmasını koyarlar. İşte Paula Hawkins’in Trendeki Kız romanı böyle klasik bir polisiye roman...
Öncelikle belirtmek isterim ki kitabın ilk yarısı gerçekten çok sıkıcı. Alkolik bunalımda olan bir kızın sürekli tekrarlanan tren seyahatlerini okuyoruz. Tamam, kurbana olan ilginç bağını göstermek için gerekli fakat fazla uzatılmış diyebiliriz. İkinci yarısı ise hızlanıyor ve merak artıyor ama yazar da bu kısımda klasik polisiye roman taktiklerini kullanınca bu tarz kitapları okuyanlar katilin kim olduğunu ve sonunda ne olacağını biliyor.
Rachel adındaki kız her gün tren ile yolculuk ediyor ve tren yolunun kenarındaki bir evdeki çift sürekli onun dikkatini çekiyor. Yaşadıkları huzurlu hayat o kadar ilgisini çekiyor ki onlara takma isim bile veriyor. Bunun en büyük nedenlerinden biri ise o çiftin yaşadığı evin hemen yakınında kendisinin de bir zamanla hayalini kurduğu ev yer alıyor. Rachel bir zamanlar evlidir fakat çocuğu olmayacağı öğrenince bunalıma girer ve içmeye başlar. Bunun üzerine kocası onu aldatır ve aldattığı kadın ile evlenerek çocuk sahibi olur ve Rachel’in hayalini kurduğu evde oturur. Bu yüzden bu çifte baktıkça onlarda bir anlamda kendi geçmişini, kendi hayalini görür. Fakat bir gün kadını başka bir adam ile görünce şaşırır ve hayal kırıklığına uğrar.
Rachel bir gün karşılaştığı haber ile daha da şoka uğrar. Sürekli izlediği çiften kadın kayıplara karışmıştır ve kocası şok içindedir. Böylece Rachel çiftin gerçek adlarını da öğrenir. Şüpheli kocadır fakat Rachel buna inanmaz. Bir kaç gün önce gördüğünü kocaya iletmek üzere evin yoluna gider. Adamın ona inanması için de eşinin bir dostu olduğunu ve trenden gördüklerini adama anlatır. Aynı şekilde bildiklerini polise de aktarır fakat alkolik olması ve eski kocasını sürekli rahatsız etmesi nedeni ile söyledikleri dikkate alınmaz. Dahası Rachel kadının kaybolduğu gece yine kocasını rahatsız etmek için sarhoş bir halde o bölgededir ama o gece yaşananları hatırlayamaz. O geceden kalan tek şey bir şekilde yaralandığı ve kaybolan kadının eski sevgilisinin yeni eşine çok benzemesidir.
Polis sonunda kaybolan kadının cesedini bulur ve kadının hamile olduğu ortaya çıkar. Tüm şüpheler kocanın ve kadının kocasını aldattığı sevgilisinin üzerine çevrilir. Rachel de olayı çözmek, sempati duyduğu kocayı kurtarmak için araştırmalarına devam eder. Fakat ölen kadının kocası Rachel’in eski bir dost olmadığını dahası alkolik olduğunu öğrendiğinde ona şiddet uygular. Bunun üzerine Rachel onun da katil olabileceğine inanır.
Rachel kendini bir çıkmaz içinde bulduğu anda tren istasyonunda karşılaştığı biri o gece olanlara dair onun hatırlamasını sağlar. Rachel artık gerçeği bilir fakat kimsenin ona inanmayacağını da bilir. Şüphesinde haklı olduğunu öğrendiğinde ise katil ile yüz yüzedir. Eğer bu kitabı okuduysanız yorumlarınızı eksik etmeyin. Benim yorumum ise kesinlikle bu kitabı okumanızdır... İyi Okumalar 😉😉
Okudum ve çok beğendim. Sevmedim diyen olmaz diye düşünüyorum. Önerilerin çok güzel. :)
YanıtlaSilYorumun için teşekkür ederim :)
SilBen de sevmiş,filmini de izlemiştim...
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederim... İyi Okumalar :)
SilBu kitabı kimin elinde görsem, tavsiye etmedi. Sıradan dediler hep, şimdi konusunu da öğrenmiş oldum :)
YanıtlaSilBen de böyle yorumlar almıştım ama yazarın ilk kitabını yani Karanlık Sular'ı okuyunca üslubu çok hoşuma gittiği için ikinci kitabını da almaya karar verdim. :) İyi ki de almışım diyiyorum :) Bence okumalısın :)
SilKitabı henüz okumadım, kitaplığımda okunma sırasını bekliyor:)) Çok güzel yorumlamışsın, daha çok merak ettim. Kitabı okuduktan sonra da filmini izleyeceğim:)
YanıtlaSilYorumun için çok teşekkür ederim. Kesinlikle öncelikle okumanı daha sonra da filmini izlemeni tercih ederim.
Sil