Herkese yeniden merhaba. Bugün kitap önerisini kardeşim İlayda'dan. Hayli bir uzun olsa da sonuna kadar okumanızı tavsiye ederim. Önereceğiniz kitaplar varsa aşağıdaki yorum bölümüne bizlerle paylaşabilirsiniz. Ayrıca kitabım çıkıyor! Platanus Yayınevinden olumlu yanıt alır almaz sözleşme yaparak kitabımın ilk adımını attı. Çok heyecanlıyım! Bu arada İlayda'nın bu yazılarını ''Panda Sohbetleri'' adı altında toplayacağım.
Ablamın blogunda ilk emarelerim... Bugün tüm yanlarıyla Kroyçer Sonat'ı tartışacağız. Kreuzer Sonat, Beethoven’ın bestesidir. Beethoven bu sonatı önce George Bridtower’a adar. Fakat iki sanatçı Beethoven’ın aşık olduğu kadın için araları bozulunca Beethoven bu sonatı Fransız kemancı Kreutzer’ e adamaya karar verir. Kreutzer bu parçayı hiç çalmaz. Beethoven’ın aşık olduğu kadınsa başkasıyla evlenir. Yani aslında kavuşamadığı aşkı Kontes Giulietta Guicciardi aşk acısını yansıtır. Bu beste, Kroyçer Sonat içindeki çatışmalar için iyi bir ipucu oluyor. Başlamadan önce belirtmek de lazım ki, kitap dönemin eleştirmenlerince iyi karşılanmamış. Üstüne üstlük Amerika' da yasaklanmış, Rusya'da sansürlenmiş. Ve evet tahmin edebileceğiniz üzere bunun nedeni toplumu ahlaksızlığa itmek (bir yerlerden tanıdık geliyor olabilir, biliyorum 😆) Ayrıca Tolstoy, ölümünden önce hala sansürler karşılaşan fikirlerini savunduğunu, arkasında durduğunu belirtmiştir.
Yazıma başlamadan önce birçok sayfada yazılan eleştirilere ve insanların bu kitaptan ne anladığını anlattıkları bölümleri okudum. Bu bana aslında birçok kişi hakkında; onların tercihlerinden, anlaşılanlarından, sevdiği ya da sevmediği kısımlardan yola çıkarak onlar üzerinde kişiliklerini, önceliklerini ve hatta belli bir konu hakkına ne düşünecekleri gösterdi. Evet biraz faşistlik yaptım. Ne demek istediğimi ilerleyen kısımlarda değinerek geçeceğim.
Kitabı en basit haliyle anlatacak olursak ana karakterimiz, Vasily Pozdnişev, trende karısının bıçaklayarak öldürene kadar olan sürece anlatıyor. Kitap kadın-erkek ilişkilerini, aşkı ya da sevgi var mı gibi her dönemin gri bulut konularına değinip duruyor. Sevgi var mı sorusu ise bir muamma, Pozdnişev bu soruyu kastederek sürekli "Olmaz öyle saçma şey" diyor. Kitabın ilk sayfalarında karşıt fikirli insanları görüyoruz. Cinsiyet eşitliği savunandan hiçbir şeyi savunmayana... Ardından sahnemizi Pozdnişev' e bırakıyoruz. Kronolojik olarak "saf sevgisinin" yerini nasıl yalnızca arzularının aldığını anlatıyor. Ve bu kısımlarda da beni kanser eden görüşler ortaya çıkıyor 🤔 Evet, ağır bir eleştiri yapmak haksızlık olur döneminin kadın anlayışını yansıtıyor diyebiliriz. En azından belli bir kısmın "kadın" anlayışını.
Kadınlar genelde şeytanlaştırılmış diyebiliriz. Bu yüzden ben Kroynçer Sonat'ı cinsiyetçi kategorime koydum. Cinsiyet eşitliği değil de " evet belki erkekler böyle yaptı, fakat kadınlar da şöyle" tavrıyla yazılmış. Fakat haklı eleştiriler de yok değil. Birçok kısımda kadınların cinsel meta haline getirilmesini, dönemin kadınlarının bağımsızlığına düşkün olmaması gibi vurgu yaptığı kısımları hak vermedim değil. Sonuçta ortada bir "cinsiyet eşitsizliği" varsa bunun bir nedeni de dönemin kadınlarının ,yüzdeye vurduğumuzda, kendi bağımsızlığını kazanmaya erkeklere oranla daha pasif olmasıdır. Halbuki böyle bir kadın bağımsızlığı vurgusunu alıp tamam belki de bir kinaye söz konusu derken Pozdnişev, yine bir anti feminist görüşle ortaya atılıyor. Aslında demek istiyormuş ki "okuyup bağımsız olmak bir kadının değerini düşüren bir olgudur; kadının, cinselliğin tek iyi yanı bir bireyin dünyaya gelmesidir."
Bu arada belirtelim Tolstoy bu kitabı yazdığında 60 yaşındaydı, 27 yıllık bir evliliği ve 13 çocuğu vardı, tutarlı olmak için çok çabalamış demek ki. Agresif şekilde "Kadınlara bir erkeğin karşısında yalancı durumuna düşmek mi istersin, yoksa onun karşısına eski ve kötü bir kıyafetle mi çıkmak istersin diye sorulsa kadınlara yalancılığı seçeceklerdir" diyor Pozdnişev. Burada aslında kendi "kadın" görüşünü açığa vurmaktadır. Onun gözünde kadınların yaşamı aşk, sevgi, çocuk üzerine kuruludur ( Şimdi gel de sinir olma!) Bu yüzden Pozdnişev' e göre erkekler çapkın olmak, kadınlar ise kendini beğendirmek, güzel olmak görüşleriyle yetiştirilir. Bu görüşü şöyle dile getiriyor " Beni böyle avladılar; arselerle, buklelerle, süslerle, elbiselerle avlandım. Yetiştirilme koşullarım tıpkı tufanda hıyar yetiştiren seralar gibi genç âşıklar yetiştiriyordu." Bir yandan da özündeki kötülüğe dönüyor. Karısının güzel olması, piyano çalması yani Pozdnişev göre odağının Pozdnişev ve çocuklarından başka bir yerde olabilmesi; Pozdnişev'e aldatmış olabileceğine yeterli bir sebeptir. Bu aslında birçok açıdan ülkemizin gerçekliğine de atıf mıdır? Bence evet, her gün bir kadın "kadın cinayetine" kurban gidiyor.
Hepsinin sebebi Pozdnişev gibi takıntılı, kuruntulu ve kadını nesneleştiren insanlar yüzünden! Bu gibi kitaplar aslında ülkenin çoğunluğunu oluşturan zihniyetin bir aynası oluyor. Okullar dünyayı tanımaları için değil, kapalı bir kutu içinde verileni görmek amaçlı bir eğitim(!) veriyor. Bu gibi kitaplar "tarih tekerrür" eder mantığıyla okutulsa, ne kadın cinayeti yaşanır ne de kadın hakları yürüyüşü yapan kadınlar tutuklanır! Evet, tekrar Kroyçer'imize dönecek olursak; çarpıcı bulduğum bir cümle var "Ben onu 5 Ekim’de değil, ondan daha önce öldürmüştüm". Burada aslında kendi kötülüğüne kabul mü ediyor yoksa karısını saflığını yitirmesinden sonra kafasından attığını mı söylemeye çalışıyor? Tren yolculuğunun sonunda da karını öldürdükten sonra bilinci yerine geldiğinde, söylediği sözü tekrarlıyor "Beni affet/affedin.". Ben tüm bu anti feminist görüşlerinden dolayı Pozdnişev'i kendimce şeytanlaştırdım ve sanki karısını bıçaklayarak öldürdüğü için özür dilemiyordu. Tam aksine; kendini inandırdığı, daha sonra sert bir dille reddettiği, saf aşk ve tutku üzerine sürdürmeyi planladığı hayatını nasıl bu hale getirdiği üzerine söyleniyor gibi. Kendini kandırmış, tüm bu kuruntuların ve güvensizliğin üzerine yıllarını harcamış.
Bu ilk çıkarımım oldu fakat aklımı çelen bir başka fikir var. Pozdnişev'in 2 yanı var: Biri bazen içindeki iyiliği biri de kötülüğü. Zaten anlayabileceğiniz gibi "kötü yanı" baskın. Trendeki (hikayeyi anlatırken), karısı hakkında yanıldığını düşündüğündeki ve "saf aşka" inandığı zamanlardaki iyi yanı ise tüm bu kötülüğünün kurbanı. Bu yüzden tüm o özürler o iyi tarafı için. Asla dinlemediği, baskın gelmeyen ama varlığının o bedende bulunduğu için belki de bi' gram da olsa vicdanını rahat bırakmayan. Zaten öyle değil midir normalde de? Yapmaman gereken bir şeyi yaptığını fark ediyorsan belki de içten içe iyi biri olabilirsin. Çoğu azami suçlusudur, seri katilidir genelde zaten bunu aşmış olduklarından ve suçlarının cezasından hiçbir kaçırı olmadığını bildiklerinden çok azı pişmanım derler. Bence bile isteye birine zarar veren biri çıkıp "pişmanım" diyorsa bunun tek nedeni belki cezayı 'hafifletmektir'. Zaten o pişman edebilecek vicdan bu suçu işlemeyi kabullenemezdi.
Peki eğer vicdan sahibi değilsek bir hayvandan, bakteriden farkımız ne? Burada yine geliyoruz eğitim sistemine. Eğer sen nesillerine doğru bir eğitim vermek istiyorsan neden müfredatına insanlık dersi koymuyorsun? Tamam bu dersi verebilecek sayı kanımca öğretmenlerin yalnızca %25. Ben bir lise öğrencisiyim ve bazen (tuhaf da olsa) yalnızca durup insanların tartışmasını seyretmekten zevk alıyorum. İnsanlar genelde x konusu hakkında konuşurken y konusu hakkında da çizgilerini belli eder. En basit örneğiyle eğer bir öğretmen konusu geldiğinde, en azından ilk ve orta okullarda, hayvan sevgisini öğrencilerine öğütlemeyi düşünmüyorsa bu demek ki onun önceliği değil. Kendisine zarar vermeyen, insanların aksine bir kere sevdiğiniz için sizi karşılıksız sevebilecek hayvanları hor gören biri insan sevemez. Çünkü insanlar hayvanlardan kat ve kat daha nankördür. Yanlış anlaşılmasın bunu "işte onlar böyle" gibisinden söylemiyorum. Bunu kendim için de ayrıca kabul ediyorum. Köpekleri sevgi konusunda ve sadakat konusunda örnek almaya çalışıyorum. Bir insana köpek demek hakaret değildir. Bunun söylemek masum canlıların adını kirletmektir. Bu dünyaya felaketlerin hepsini insanlar getirdi sonuçta. Neyse konu çok dağıldı (Söyleyip söylemediğimden emin değilim o yüzden şu anda belirtme ihtiyacı duydum bu büyük ihtimalle bu blogta son yazım olacak, ablam ' kim okur bunu ya kısa yaz biraz' diyecek ve ben de ' yazının burasına kadar okuduysa yalnızca o'na hitap ediyor' diyeceğim . Yani buraya kadar okuduysan teşekkürler 🙂 )
Pozdnişev ' e geri dönelim, evet karısına her ne olursa olsun nefret duyduğu aşikar. "Gündüz nefret ettiğim kadınla, akşam şevketle sevişiyoruz" diyor. İçindeki öfke asla sinmiyor çünkü kategoriyi artık bellemiş. Eğer kadınsa, "süslü"yse, Pozdnişev için o kadının "amacı" bellidir. Bu ne kadar da günümüz nedenlemelerine (!) benziyor. Yazımın başında okuyucuları kişilik testine tuttum demiştim. Şimdi o kısma geldik. Genel olarak şöyle bir şey fark ettim okurlar dikkat ettiği yöne göre 3' e ayrılıyor: Pozdnişev 'in cinayet işlemesini baz alanlar, Pozdnişev' in saf ve hayvani (ya da ilkel) olarak adlandırdığı sevgi hakkında düşüncelerine dikkat edenler, dönemin kadın düşmanlığı, anti feministliği hakkında kafa yoranlar. Cinayet işlemesini baz alanlar, genel olarak biraz daha vurdumduymaz ya da suya sabuna dokunmayan tipler. Tüm bu düşüncelerin garipliği hiç mi hiç ilgisini çekmiyor demek ki. Her şeye susuyor, belki haksız olduğunu bildiği düşünceleri dahi sorgulamıyor. Pozdnişev' in sevgi hakkında düşüncelerine dikkat edenler, sanırım kitabı eline ilk almalarının sebebi, Tolstoy' un ağzından erkek-kadın ilişkilerini okumaktı. Anti feministliği hakkında kafa yoranlar sanırsam günümüz dünyasına daha yakın olan insanlar.
Tüm bu kitabı okurken "Bu durum hala böyle" ya da "Bu gibi ilkel ve bağnaz zihniyetten dolayı kadınlar sadece milattan sonrası düşünürsek 2000 yılın son 100 yılında 'evet onlar da bizimler aynı haklara sahip'' zihniyetiyle karşı karşıya kalmış" düşünceleri akıldan geçmiyor değil. Bu blogu okuyorsanız zaten kitap tutkunusunuzdur ve Tolstoy' un birçok kitabını okumuş olmanız olası. Fakat bu kitap beni kızdıranlardan biri oldu 😅 Kroyçer Sonat' tan sonra bir Virginia Woolf eseri tavsiyemdir. Hangi kitabı olduğu fark etmez, beyinsel bir rahatlatma yaşatacağı kesin ❤️
Sanırsam şimdilik bu kadar, fikirlerinizi ya da "yürü git" dediğiniz noktaları yorumlara yazarsanız sevinirim. İlayda Can...
Bravo İlayda'ya. Bu genç yaşına rağmen oldukça derin bir Tolstoy kitabı analizi yapmış. Gençliğe olan güven duygumu arttırdı, teşekkürler her ikinize de:)
YanıtlaSilAsıl biz yorumunuz için teşekkür ederiz. Aynen Tolstoy'un kitabını üç-dört gündür derin analizlerini yazdı. :)
Silbunu okudum ama unuttum. tolstoyun inanılmaz bir hayatı var. yky den çıkan hayat öyküsü var çok iyi kitap. :) müthişli kardeşleer siiiz :)
YanıtlaSilYorumun için çok teşekkür ederim.
SilHarika tebrik ederim , ablasının izinde demek ki ;) cok begendim analizini
YanıtlaSilYorumunuz için çok teşekkür ederim.
Sil🌸❤
YanıtlaSilYorumun için çok teşekkür ederim.
SilMaşallah tebrik ederim İremciğim seni ve İlaydayı. Yolunuz açık olsun, başarılarınızın devamı da gelsin inşallah 👏👏🧿🧿🌺😊🤚
YanıtlaSilYorumunuz için çok teşekkür ederim. :)
SilTolstoy okuyan biri olarak tespitlerine bayıldım İlayda'nın.
YanıtlaSilYorumun için çok teşekkür ederim.
SilGüzelmişşşşş ☺️
YanıtlaSilTeşekkür ederim. :)
Sil