Okudukça şaşıracağınız, kimi yerlerde dehşete kapılacağınız türden romanları okumayı seviyorsanız Nancy Pickard'ın Fırtına Kokusu'nu kesinlikle okumalısınız. Julie Garwood'un dediği gibi ''Sizi bütün gece uyutmayacak. Nancy Pickard'ın zekâsı ve meraklı anlatımı insanı asla hayal kırıklığına uğratmıyor.''
Biliyorsunuz ki kış ayları demek polisiye gerilim okumalarının tavan yaptığı aylardır. Biz de Aralık ayına bir polisiye gerilimle başlangıç yapalım dedik. Aralık ayının ikinci kitabı olan Fırtına Kokusu'nu bugün birlikte inceleyeceğiz. Ama incelemeye geçmeden önce aramızda bu romanı okuyanlar varsa aşağıdaki yorumlar bölümünden bizlerle görüşlerinizi paylaşabilirsiniz. O zaman romanımıza geçebiliriz.
Fırtına Kokusu Romanının Konusu
Fırtına Kokusu'nun özeti şu şekilde: Jody Linder, güzel bir yaz gününde sarsıcı bir haber alır: Babasının katili olarak hapis yatan adam salıverilmiş, Kansas'taki küçük Rose kasabasına geri dönmektedir.
Babasının vurularak öldürüldüğü, annesinin ise kaybolduğu ve cinayete kurban gittiğine hükmedildiği fırtınalı gecenin üzerinden yirmi üç yıl geçmiştir. Ne amcalarıyla eniştesinin kendisini koruyup bağırlarına basmaları ne de büyükannesi ile büyükbabasının güvenli bir limanı andıran çiftliği, o felaket gecesinde Billy Crosby'nin sebep olduğu acıları silebilmiştir. Hayatını babasının masumiyetini kanıtlamaya adayıp avukat olan oğlu Collin'in çabaları sayesinde Billy Crosby artık serbesttir.
Kasabanın küçük nüfusuna rağmen çocukluklarından beri birbirlerinden uzak durmaya çalışan Jody ile Collin, kaybettiklerinden dolayı duydukları üzüntünün ortak olduğunu keşfederler.
Pickard öykü anlatmak konusunda doğuştan yetenekli. (The New York Times)
Jody eski yaraları deştikçe ailesinin trajik geçmişine dair ürkütücü sırlar ortaya çıkmaya başlar. Bu mücadele ve zorluklara rağmen daha iyi bir geleceğe, hatta belki de aşka dair umutlar besleme cesaretini gösterir.
O Senin Yengen, Yengen!
Fırtına Kokusu romanına dair yorumlarımız ise şöyle: Başlık spoiler yerine geçmez bizce. Açıkçası biz romanı okurken sık sık o meşhur replik geldi aklımıza: "O senin yengen, yengen!" Okuyanların yüzünde bir gülümseme var, eminiz. :)
368 sayfalık olmasına rağmen kurgusu ve karakterleri bakımından bir çırpıcı bitirebilecek bir roman. Ayrıca belirtmemiz gerekirse romanın kapak tasarımı harika. Ephesus Yayınlarının bildiğiniz gibi kapakları her zaman ilgi çekici oluyor. Nancy Pickard'ı Fırtına Kokusu ile tanıdık. Devamı da gelecektir. Çünkü yazarın olayı kurgulayış biçimi, son sayfaya kadar her şeyin belirsiz oluşu kitabı elinizden bırakmamanızı sağlıyor. Tek eleştirimiz ise sonunun çabuk gelmesiydi. Bütün olay kocaman kitapta son 8-10 sayfaya bırakılmamalıydı. Kitaba dair yorumlara baktığımızda da çoğu okurun bu durumu eleştirdiğini de görebilirsiniz. Ama genel olarak sürükleyici bir roman.
Şimdiden seriyi okuyacaklara keyifli okumalar dileriz. Yorumlarınızı da çok merak ediyoruz. Aşağıdaki yorumlar bölümünden eğer seriyi okuyanlar varsa düşüncelerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz.
Nancy Pickard Kimdir?
Nancy Pickard; Beş Macavity, Dört Agatha, Bir Anthony, Bir Shamus Ödülü kazanmıştır. Bu dört ödülü kazanan tek yazar konumundadır. Çalışmaları, klasik samimi hikayelerden özel göz hikayelerine, mizahi gizemlerden psikolojik gerilime kadar gizem dünyasının inanılmaz bir kapsamını kapsayan bir yazardır.
Kadın gizem yazarlarının ilerlemesine adanmış uluslararası bir kuruluş olan "Sisters In Crime"ın kurucu üyesi ve eski başkanıdır ve Amerika Gizem Yazarları'nın eski ulusal yönetim kurulu üyesidir. Suç Kız Kardeşleri'nin "Sınır Suçları" adlı yerel bir bölümünü kurdu ve bu bölümün ilk başkanı olarak görev yaptı ve burada ayda bir "kitap incelemesi" grubuna ders vermektedir.
Peki Fırtına Kokusu'nu okumuş muydunuz? Okuduysanız roman hakkında neler düşünüyorsunuz? Yorumlarda buluşalım!
O benim için, bütün üzüntülerin ardından gelen mutluluk.
Çünkü burada her şey çok büyük ve sağlam, değişimler de çok yavaş.
... intikam bir kısır döngüdür. Biri durdurmaya karar vermedikçe döngü asla kırılmazdı.
Mutluluk kırılgan, değerli ve şüphe edilecek bir şeydi.
Hayat çok kısa. Söyleyeceğin bir şey varsa ya hemen söyle ya da unut gitsin...
Annabelle, vurarak yumuşatabileceğimiz tek şey biftek, diye düşündü. Çocuklar et parçaları değillerdi, anne-babalar da et tokmağı gibi davranmamalıydılar.
Koca Hugh biraz daha hızlanan yağmurun altında dururken, intikam bir kısır döngüdür, diye düşündü. Biri durdurmaya karar vermedikçe döngü asla kırılmazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder