3 Eylül 2024 Salı

İçimizdeki Şeytan | Sabahattin Ali

1940 yılında yayımlanan Sabahattin Ali'nin 2. romanı olan İçimizdeki Şeytan, Türk edebiyatının önemli eserlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Bireyin iç dünyası, toplumsal baskılar ve aşk gibi temaları derinlemesine işleyen bu eşsiz romanı kaçırmak istemeyeceksiniz.

Sabahattin Ali'nın romanları, kimine göre şiir kitaplarından daha önde gelir. Özellikle de romanları içerisinden bir sıralama yapacak olursak da Kürk Mantollu Madonna ve Kuyucaklı Yusuf'tan sonra İçimizdeki Şeytan gelir. Şiir kitapları romanlara kıyasla daha fazla olmasına rağmen en çok bilinen eserleri roman türündendir.

Detaylara geçmeden önce aramızda Sabahattin Ali'nın unutulmaz eseri İçimizdeki Şeytan'ı okuyanlar varsa aşağıdaki yorumlar bölümüne kitaba dair görüşlerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz. Yorumlarınızı dört gözle bekliyor olacağız!

İçimizdeki Şeytan Romanının Konusu

İçimizdeki Şeytan'ın başkahramanları Ömer, Macide ve Bedri üzerinden hem bireysel hem de toplumsal eleştiriler getiren yazar, modernleşme sürecindeki Türkiye'nin sosyal yapısını gözler önüne sermektedir.

İçimizdeki Şeytan, aynı zamanda toplumsal bir eleştiri romanıdır. Sabahattin Ali, dönemin aydınlarını, siyaseti ve toplumsal yapıdaki çarpıklıkları keskin bir dille eleştirir. Özellikle Ömer'in arkadaş çevresi, dönemin aydın kesiminin samimiyetsizliğini ve çıkarcılığını yansıtır. Yazar, bu karakterler aracılığıyla modernleşme sürecindeki Türkiye'nin aydın sınıfının eleştirel bir portresini ustalıkla çizer.

Romanda, Ömer'in içsel çatışmaları ana temalardan biridir. Ömer, ne istediğini bilmeyen, kararsız bir karakterdir ve sürekli olarak başarısızlıkları için "içindeki şeytan"ı suçlamaktadır. Bu şeytan aslında onun iradesizliğini, korkularını ve toplumun baskısını sembolize eder. Sabahattin Ali, Ömer karakteri üzerinden insanın kendisiyle yüzleşemeyişini ve sorumluluklarını başkalarına atma eğilimini sorgulatmaktadır. Ömer'in içindeki şeytan, sadece bir mazeret değil aynı zamanda insanın kendi içindeki zayıflıklarla başa çıkma biçimidir.

Bir de Ömer, karakteri oturmamış bir kişilik olarak karşımıza çıkar. Özellikle de arkadaş seçimi ve arkadaşlarından etkilenmesi buna örnektir. "Üzüm, üzüme baka baka kararır." ve "Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim." atasözleri Ömer'i kesinlikle tanıtmaktadır.

Romanın bir diğer önemli karakteri Macide ise Ömer'in tam tersine, daha kararlı ve güçlü bir karakter olarak tasvir edilir. Ancak, Macide de toplumun kadınlar üzerindeki baskılarıyla yüzleşmek zorundadır. Sabahattin Ali, Macide üzerinden kadınların toplumdaki yerini, onlara zorunlu olarak biçilen rolleri ve bu rollerin bireysel özgürlük üzerindeki etkilerini irdelemektedir.

Romanın üzümlü keki Bedri karakteri ise eserin en dikkat çekici ve önemli figürlerinden biridir. Bedri, hikaye boyunca Ömer ve Macide'nin hayatlarında belirleyici bir rol oynar ve onların içsel dünyalarını anlamaya çalışan, dışarıdan daha mantıklı ve dengeli bir karakter olarak öne çıkar. Özellikle de Ömer'in Macide'ye karşı kıskanç ve düşüncesiz tavırları karşısında Bedri; akılcı ve olgun bir kişiliği vardır. İçten içe Macide'yi seven Bedri, Ömer gibi tutucu veya kıskançlığa varan bir sevgi beslemez.

Ömer'in içsel karmaşalarının ve zayıflıklarının yanında, Bedri daha sağlam, güvenilir ve ahlaki değerleri yüksek bir figür olarak yer alır. Onun varlığı, romandaki diğer karakterler için bir tür dengeleyici unsur olurken aynı zamanda Sabahattin Ali'nin topluma ve insan ilişkilerine dair daha derin bir eleştiriyi yansıtmasına olanak tanır.

İçimizdeki Şeytan Karakterlerini Temsil Eden Kişiler

Okurken, keşke daha önce bilseydim dediğim bir gerçek vardı. O da Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan'ı yazarken karakterlerin temsil ettiği kişiler üzerinden bir eleştirisi var. Ne kadar doğru ne kadar yanlış, orası meçhulken gelin romandaki karakterleri temsil eden kişilere bakalım:

Romanda yer alan Nihat karakterinin Hüseyin Nihal Atsız'ı temsil ettiği bilinmektedir. Özellikle de Sabahattin Ali ve Nihal Atsız arasında geçen taban tabana zıt görüşler bunu kanıtlamaktadır. Ayrıca Nihal Atsız'ın romanı okuduktan sonra bir cevap niteliğinde yazdığı "İçimizdeki Şeytanlar" başlıklı bir yazısı da mevcuttur. Bu yazıda Sabahattin Ali'nın İçimizdeki Şeytan romanını eleştirmektedir.

Dipnot: Nihal Atsız'ın yazdığı eleştiri yazısına göre romandaki Profesör Hikmet karakteri dönemin komünizm karşıtı tarihçisi Mükrimin Halil'i temsil etmektedir. İsmet Şerif karakteri de Peyami Safa'yı, "Tatar suratlı herif" ise Profesör Zeki Velidi veya Abdülkadir İnan'ı temsil ettiğini belirtmiştir. Bedri karakteri de bizce Sabahattin Ali'yi temsil etmekte.

Edebiyat tarihindeki bu tartışmalara hakimseniz kolaylıkla romandaki karakterlerin aslında kimleri temsil ettiğini fark edebilirsiniz. Bu bilgileri öğrenerek romanı okursanız da niçin o karakterlerin yazıldığına, amacın ne olduğuna ve Sabahattin Ali'nin biz okurlara ne aktarmak istediğini anlayabilirsiniz.

Anlayacağınız sevgili Konumuz Kitap okurları, Sabahattin Ali'yi okumak, onun yazdıklarının arka planını anlayabilmek herkesin harcı değildir. Derin analizler gerekir. Biz de bu değerli bilgileri siz okurlarımız için yazmak istedik. Romanı okumadan önce temsil edilen kişileri bilmek, romanı okurken ki bazı bilmeceleri çözecektir. Şimdiden keyifli okumalar dileriz.

Peki siz Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan romanını okumuş muydunuz? Okuduysanız roman hakkında neler düşünüyorsunuz? Romandaki temsil edilen kişiler hakkında bilginiz var mıydı? Yorumlarda buluşalım!

Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması...


İçimizde şeytan yok... İçimizde aciz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.


İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.


Hayatta hiçbir şey yapmış olmamak gibi korkunç ve utandırıcı bir şey var mı?


Unutmayın ki dünyada en korkunç şey ümidini kaybetmektir.


Ben sana rehber değil, ancak yoldaş olabilirdim. Fakat yolu ikimiz de bilmiyorduk.


İnsanların en zayıf tarafları sormadan, araştırmadan, düşünmeden, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir.


En kuvvetli insanın bile bazen ne kadar zayıf anları, istediğinin tam aksini yapmaya mecbur olduğu dakikaları bulunduğunu nasıl inkar edebiliriz?


Asıl iyilik tanımadıklarımıza yaptığımız iyiliktir. Halbuki biz bütün hüsnüniyetimizi dostlarımıza saklayıp bunların dışında kalanları bir çırpıda ve kısa bir hükümle fena addediyoruz.


Fakat içimde öyle bir şeytan var ki... Bana her zaman istediğimden büsbütün başka şeyler yaptırıyor. Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş... Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız...


Tesislerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?


Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi.


Günün birinde ya çıldıracağız ya dünyaya hâkim olacağız.



2 yorum:

Tüm telif hakları Konumuz Kitap web sayfasına aittir. İzinsiz hiçbir şey kopyalanamaz, yayınlanamaz. Blogger tarafından desteklenmektedir.